Çerçevelemenin Yeni Boyut -Enerji, Dengeler ve Jeostratejik Mücadele-

 

        Editör                                 Ekim 2020, Sayı: 314, Sayfa: 1 

Korona kâbusundaki zamanımızın sosyal, siyasal, ekonomik ve teknolojik değişimlerine koşut olarak dünya düzeni de yeniden tasarlanıyor. Devletlerin güç mücadelelerinde yeni aktörler, problem alanları ve araçlar ortaya çıkıyor. Eski dünya düzeninin sahipleri, yeni oluşacak dengelerde Türkiye’nin önemli bir aktör olacağını gördükleri için bunu engellemek amacıyla her türlü adımı atmaktan geri durmuyorlar. Bu bağlamda Türkiye’nin küresel siyaset tarafından ablukaya alınması, yalnızlaşması/yalnızlaştırılması, yapılması gerekenler ve muhtemel sonuçlar gibi noktalar üzerinde durulması gerekir.

Batı açısından Türkiye’nin bir güç kazanarak ön plana çıkmasının en önemli sonuçlarından, sürüp gitmekte olan sömürgeciliğin sona erdirilmesi korkusudur. Batı dünyası hayli kristalize edilmiş bir sömürgeciliğe bağlı olarak yaşamaktadır. Bundan arındırılmış olması hayat damarlarının kesilmesi anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü siyaset, küresel kapitalizmin önde gelen aktörlerini rahatsız ediyor. Bu nedenle Türkiye, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir dış politika yalnızlığına mahkûm edilmeye çalışılıyor. Bu noktada gündeme gelen çevreleme yöntemiyle, Türkiye karşıtlarının ülkenin harekât alanını daraltması, dış dünyayla olan bağlantısını sınırlayıcı politikaları devreye sokması söz konusu. Sınırlandırması ise Türkiye’nin askerî gücünü dengeleyerek hareket kabiliyetini kısıtlaması anlamınadır. Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik saldırılarına bir yenisini eklemesini de Türkiye’nin Akdeniz’de sürdürdüğü mücadeleden ayrı düşünmek, ayrı değerlendirmek, gelinen aşamaya bakıldığında imkânsızdır!

Öncelikle belirtilmesi gereken noktalardan biri, Doğu Akdeniz’deki sorunun salt hukuki bir sorun olmadığı, zira bölgede çok daha geniş kapsamlı jeostratejik bir mücadelenin yaşandığıdır. Bilindiği gibi Doğu Akdeniz’de daha önce İsrail ve Mısır çevresinde yapılan araştırmalar neticesinde yeni hidrokarbon rezerv yatakları keşfedilmiş, bu da akabinde kıyıdaş ülkeler arasında hem yeni iş birliği alanları hem de ittifaklar kurulmasına neden olmuştur.

Doğu Akdeniz rekabetinin nasıl yürütüldüğüne baktığımızda, uluslararası hukuktan ziyade güç politikasının öne çıktığı ve uluslararası hukukun genellikle bu güç politikasını gizlemek için kullanıldığı görülmektedir. Türkiye Doğu Akdeniz krizinde uluslararası hukuk açısından birçok noktada haklı olduğu hâlde AB ülkeleri ve ABD başta olmak üzere önemli küresel aktörlerin Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne olan açık destekleri bunu doğrular niteliktedir. Aslında Türkiye karşıtlarının sürdürdüğü stratejinin amacı; Türkiye’yi yalnızlaştırmaya. güvenlikten ekonomiye kadar her alanda ülkeyi yönetilemez hâle getirmeye, masada ve sahada teslim almaya, yine kendilerine bağımlı kılmaya matuftur.

Öte yandan İslâm coğrafyasının bir araya gelmemesi için tarihsel, kültürel ve siyasî farklılıklar kışkırtılmaktadır. Batılı dünya küreselleşmeyi yoğunlaştırırken tarihsel hasmı olarak gördüğü İslâm dünyasının daha da parçalanmasını sağlama amacındadır. Hiç şüphesiz dünya düzeni yeniden şekillenirken Türkiye de kendi stratejisini ekonomik, askerî ve siyasî küresel bir oyun kurucu olarak planlamalıdır. Türkiye, dış dengesizlik riskini etkili şekilde yöneterek tedarik zincirini koruyabilmek için petrol ve doğalgaz boru hattı anlaşmalarıyla enerji güvenliğini garantiye almakta aynı zamanda Karadeniz ve Akdeniz’deki sismik araştırma ve sondaj faaliyetleri ile orta-uzun vadede kendine yetecek enerji kaynaklarına erişebilmeyi hedeflemektedir.

Bugün ülkenin karşı karşıya olduğu sıkıntılar yalnızca bugün yapılanlar/yapılmak istenenlerden dolayı değildir. Önceki on yıllarda hatta yüzyılda alınan kararların etkileri bizi batırıyor. Bu şartlarda Türkiye’nin yapması gereken şey, dayatmalara boyun eğmeden, işi fiilî bir hâle getirmeden suhûletle götürmek, bir süredir yoğun şekilde oluşturmaya çalıştığı güç birikimini kararlı bir biçimde sürdürmektir. Esasen Türkiye’nin diplomatik çabalarının dışında şu an yaptığı da budur.

Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle...

Umran


  • Sayı: 357
  • Sayı: 356
  • Sayı: 355
  • Sayı: 354
  • Sayı: 353
  • Sayı: 352
  • Sayı: 351
  • Sayı: 350
  • Sayı: 349
  • Sayı: 348
  • Sayı: 347
  • Sayı: 346